Yazsam mı, yazmasam mı diye çok düşündüm. Neden diye sorarsanız, hani insan bazı şeyleri paylaşmak istemez ya, hani aşık olduğunuzda sevgilinizi kimsenin bilmesini istemezsiniz, onu kimseyle paylaşmaya yanaşmazsınız ya, benimkisi de öyle birşey işte.
Ayrılırken bir sevgiliden ayrılmış gibi üzüldüğüm, oradayken ise herşeyi, dünyayı, insanları, işi, ilişkileri, hatta kendimi bile unuttuğum bir yer. Yaşamanın ne kadar güzel birşey olduğunu, tabiatla gerçek anlamda bir olduğumu, onun bir parçası olduğumu hissettiğim, gerçek anlamda yaşadığım bir yer. Çok fazla birşeyler söylemeye de gerek yok aslında yaşamadan anlaşılamayan birşey bu, dedim ya aşk gibi birşey işte.
Bu fotoğrafı Artvin, Şavşat Kocabey Köyü’nde çektim, diğerlerini de en kısa zamanda paylaşmaya çalışacağım.
Geçtiğimiz haftayı Karadeniz dağlarında ve yaylalarında dolaşarak geçirdim ve Pazar gecesi istanbul’a döndüm. Acaba dönmesem de hep buralarda yaşasam mı? Şeklinde heyecanlı bir hayale daldım. Birçok insan tanıdım, hiçbir çıkarı olmadan sohbet eden, hiçbir menfaat düşünmeden yemeğini, çayını, fındığını, hayatını paylaşan. Burada yapamadığım bir çok şeye kavuştum orada; gülümseyen insanlar gördüm, nefes alabildim, güneş doğmadan uyandım, yorulmadan saatlerce yürüdüm. Sanırım bu hayallerle yaşamanın ızdırabını ve heyecanını kaldırabildiğim ölçüde buralarda kalacağım, dayanabildiğim ölçüde buralardayım, yoksa her an çekip gidebilirim.
Niye mi yazıyorum bunları, Macahel, Camili, Maral, Efeler, Sahara, Pokut, Sal, Çat, Elevit, Trovit, Palovit, Amlakit, Gito, Ambarlı ve daha niceleri, buraları görün, buralarda biraz olsun nefes alın diye.
Şimdi farkettim de geçen sene döndüğümde de benzer şeyleri Görülesi Yerler başlığıyla yazmışım ;)
O Gito’ya sadece iki aylıkken annemin sırtında ip gibi yağmur yağarken çıkmışım. 15 yaşında Lise 2. sınıfa gidene kadar da ineklerin ve keçilerin arkasında o kadar çobanlık etmişim ki…O çamlıktan aşağı çam sakızı çıkarmağa gitmek mi? Yoksa anamla, halamla kumar odunu etmek için akurilere gitmek mi? Ya da atar (tezek) yapmak için ineklerinden ahırından yeni, sıcak…k’u alıp taş duvarlara yapıştırmak mı? Hatta bir keresinde annem ahırı temizlerken kapını eşiğine yığdığı ..k birikintisinin içine düşüp de o buz gibi soğuk avzonun suyunda yıkanmak mı? Hey gidi günler…Geceleri açıkta yatan malların çan sesiyle uyanıp içlerine giren ayıları ve kurtları kaçırmak için rastgele mermi sıkışlarımızı mı? Ya da Gito’nun gençlerini meşhur toplanma yeri Taşbaşı’nda tulumla horon oynayışlarımızı mı? En son 3 yıl evvel gittim Gito’ya…Neredeyse 200 yıldır ayakta olan evimizin sadece duvarlarını gördüm…Kaç kuşak o evden geçmişti? Kaç Hotikoğlu o ev için emeğini, alımterini karşılıksız sunmuştu? O evin hardumaları için kaç Hotikoğlu kadınının sırtına ağaçlar yüklenmişti? Neyse…Daha fazla söze gerek yok…Zaten bu andan itibaren yazmak da çok zor….
Ben de arasıra kendi kendime celil bırak bu işleri kpss kitaplarında samimiyet kur, bu internetten sana hayır yok diyorum. Ancak bırakamıyorum bu ,işleri
valla bende aynı şeyleri düşünüyordum :( ama bu gidişle bırakamicam. Neyse böyle zamanlar gelip geçiyor galiba bizlere…
Karadenizin Güzelliğini Sizin Bu Yazınızdan Önce Söyleyen Çok Kişi Gördüm Ama Bu kadar Güzel Anlatanını Görmedim. Bayram Tatilinde Gitmeyi Planlıyorduk Bakalım Kısmet Olcakmı
Ellerine sağlık,çok güzel yazmışsın.Sevgili eşinizin yorumu da oldukça gerçekçi.İkinizin de gözlerinden öperim.
Sevgili Volkan güzel yorumun ve hatıraların için çok teşekkürler, aslında herkes hakediyor bu sakinliği ama biraz cesaret biraz da maddi imkanlara bakıyor, umarım sizde en kısa zamanda isteklerinize kavuşursunuz :)
sen yazmayacaksın o yazmayacak olur mu öyle şey :)
bırrrrrr
Sevgili Hakkı Ceylan;
Ä°şin içinde Karadeniz olunca bir yorumda ben bulunmak istedim. Karadeniz insanının başkalığını ilk olarak Üniversiteyi kazanıp Ä°stanbulâ??un yolunu tuttuğumda evlerinde bir süre misafir olarak kalacağım yazlıktan komşumuz olan Orduâ??lu arkadaşımın ailesi beni tam bir yıl zorla evlerinde misafir etmişlerdi. Bizimki artık misafirlikten bile çıkmıştı arkadaşımla beraber bende fırça yiyor evin bir ferdi olarak sayılıyordum.
Ä°lk günler çok zordu lahana çorbası ve safi Karadeniz yemekleri ama sonradan halada bırakamadığım lezzetleri tattım. Ä°çten içe evden bir türlü ayrılmak istemiyordum. Ev tutacağım ama hep bir bahane onlarda işin farkın dalardı. Ama ben hayatımda Karadeniz insanı kadar misafirperver can dostu bir yöre insanı görmedim.
Hiç unutmuyorum televizyon sehpasının altı baya bir büyüktü ve orada orta boylarda içi dolu fındık çuvalı dururdu. Sadece ben yerdim her gün arkadaşıma fındık getir de yiyelim dediğimde ben bıktım kendin al demişti ben nasıl alırım çekinen bir yapıya sahibim dedim. Oda gidip televizyon izleyen ailesine Volkan buradan fındık almaya çekiniyor diye bağırmıştı. Çok utanmıştım sonra o çuvalı sadece ben fındık yediğim için yatağımın kenarına koymuş annesi gündüz akşam gelince dumur olmuştum.
Sonra yaz tatilini Antalyaâ??da ailemin yanında geçirirken arkadaşım aramıştı. Çok önemli bir olay olduğunu acil gelmem gerektiğini söyleyince kötü bir şey olduğunu sanarak ilk uçakla Ä°stanbulâ??a yanlarına dönmüştüm. Tam beş araba yani abi, amca, hala, teyze herkes beni bekliyordu Karadeniz tatili için. Sırf ayıp olur utanırım gelmem diye böyle bir yola başvurmuşlar. Yola çıkmadan da hala anne diye hitap ettiğim arkadaşımın annesi orda bol bol fındık yersin diye söyleyince kıpkırmızı olmuştum.
Ordu Mesudiyeâ??nin yolunu tuttuk. Güzel bir tatil geçirmiştim sayelerinde. Büyükte bir festival vardı yayla şenliği gibi dağda çadır kurmuştuk. Ben hayatımda o yörenin insanları kadar sıcak ilgi gösteren bir yer görmedim.
Sonraları Şehir tiyatroları ile birlikte birçok kere turneye gitmiştik. Çok güzel zamanlar yaşadım ben orada. Sizin yazınızı okuyunca hep o günlerim aklıma geldi. Bizde eşimle birlikte geçen dün ormanda yürüyüş yapıp fotoğraf çekmek için çıktığımda bir arsa alalım şöyle baya büyük bütün yiyeceklerimizi kendimiz üretelim, hayvanlara klasik müzik dinletip sakin bir hayat sürelim diye konuşmuştuk.
Metropol şehirlerde yaşamın çok sıkıntılı olmasından ve Türkiye özlemi artık fazla ağır bastığından sakin güzel bir sahil kasabası arıyoruz kendimize biz kararımızı verdik 3-4 yıl içinde sakinlik ve taze bir hayat bizim olacak. Umarım sizin ve değerli eşinizin istekleri kalbinize göre olur. Biraz uzun bir yorum oldu bunun için ayrıca özür dilerim.
@ Uğur, Karadeniz gezisi bizim için bir ritüel gibi, her sene yapılması gereken bir ritüel ve Karadeniz o kadar büyük ki, sadece bu sene gittiklerimizi yazdım. Seneye daha farklı yerlerini keşfetmek için sabırsızlanıyorum, Arhavi de onlardan biri :)
Bir Artvinli olaraktan yorum yazmadan geçemedim.
şeklinde sıralamışsın ama belki de önemlisi doğduğum yer olan Arhavi’yi saymamışsın, kesinlikle diğer yerlere nazaran çok daha güzel,çok daha yeşildir. Bir sonraki karadeniz turun yine artvine olursa, eğer gitmediysen arhaviye gitmeni kesinlikle tavsiye ederim..
Orda yaşamak konusunda dediklerine de aynen katılıyorum..
Hakkı Abi Merhabalar,
Sadece karadeniz değil güzel anadolum hangi köyüne bucağına kom’una gidersen git bu böyle malesef şehirlerimiz menfaat ilişkilerinden midir bilinmez insani ilişkilerimizi yozlaştırıyor.
Valla fırsatın varsa bırak git :) Temiz hava uzun yeşil yürüyüş mesafeleri insanın içindeki ateşi söndüren serin yaz yağmurları vb vb.
Ben daha önce Karadeniz turu hiç yapmadım.En fazla Amasra’ya kadar gidebildim..Ama asıl Karadenizin Sinoptan sonra başladığını söylerler hep..Fotoğraflar harika kalbinizin orada kalması çok normal…Eşinizin söylediği gibi bu çelişki hep var..Çocuğun okulu,eğitimi,sinema,tiyatro,boğazın cazibesi,trafik ( o bile özleniliyor) hepsi birarada olunca bırakıp gitmek pek kolay olmuyor..
Ama oralara kadar gidip bunu yaşamanız bile büyük şans…Ben fotoğraflara bakıp iç geçiriyorum sadece.. :)
Sevgiler,Saygılar
Sevgili eşime,
2 yıldır birlikte yaptığımız Karadeniz gezilerinden her döndüğümüzde şehire bir adaptasyon sorunu yaşıyoruz. Fakat bu yıl Gito’yu gördüğümde adaptasyon sorunu daha Karadeniz’den ayrılmadan başladı. İtiraf ediyorum Gito’dan aşağı indiğimde bir kaç damla göz yaşımı tutamadım. İnsanın kendini bu kadar özgür hissettiği yerlerde yaşayamaması ne büyük talihsizlik diye düşünüyorum. Geldiğimizden bu yana kendimi sorguluyorum neden ofislere kapanıp yaşıyoruz? Çünkü cep telefonu faturamız var, arabamızın benzin parası var ev kirası var, kuaför masrafları, bu liste uzar gider. Ha bir de yılda bir kere hayvanat bahçesinden salınmış gibi dışardaki hayatı görüp gelmek için tatil parasına ihtiyacımız var. Oysa orada bir yerde yaşarsak hayatımızın her günü doğanın içinde tatil gibi geçecek, şehirde ihtiyaç duyduğumuz bir çok şeye ihtiyaç duymadığımız için paraya olan gereksinmimiz azalacak. Bütün bunlar stresimizi azaltıp ömrümüzü uzatacak. Ama malesef bir türlü buraları bırakıp oralara gidemiyoruz. Ne çelişki değil mi. Daha döneli bir hafta oldu ama önümüzdeki yıl tekrar Karadeniz’de olacağımız günlerin hayalini kuruyorum.
En kısa zamanda karadeniz taraflarını gezmek isteyenlerdenim ben de. Umarım bir gün…
Bende Ayvalığa bağlı Altınovada bulunan Anneannemlerin yazlığına gidince aynı duyguları yaşıyorum, annem hep diyor oğlum gidip sıkılacaksın 1 hafta sonra geliceksin ama ben her gidişimde minimum 15 gün kalıyorum.
Yorulmuyorum, erken kalkıyorum, yemekler farklı bir lezzetli, insanlar hakikaten çıkarsız, masraf yok, bir yere giderken yürümeye başlıyorsun bakıyorsun bir traktör geliyor, durması için bir selam vermen yeterli.
İnsanın İstanbula dönesi gelmiyor :(
@Murat, kendimce yöntemlerim var :) bir ara görüşürsek paylaşırım.
nasıl vakit buluyorsun bunca şeye inanılmaz…
demek o kadar etkilendin, ben de gitmeliyim en kısa zamanda…
Sanırım Karadeniz büyüsü bu :)
Öncelikle Hoşgeldiniz,
Buradan yazılarınızı fotokritikten de fotoğraflarınızı takip ediyorum…
Bu yazınızda bişeyler paylaşmak istedim…
2 yıldır karadenizi gezmek istiyordum, geçen yıl yanlız olduğum için gitmedim…
Bu yıl birini beklemeye gerek olmadığına karar verip Karadenize doğru ilerledim.
Her geçen dakikada geçen yıl gitmediğim için pişmanlık yaşadım…
Adı geçen yerlerin hemen hemen hepsini gezdim, 8 gün kaldım,8 i de dolu dolu geçti…
Dönmek gerçekten çok zordu, hava alanında bile hala kalabilir miyim diye iç hesaplaşmalardaydım…
Döndüm…
Ortalama 1,5 ay hayata , aileme, arkadaşlarıma adapte olamadım, hep çektiğim fotoğraflara bakıyor videoları izliyordum…
Horon sesleri ve türküler hep kulağımdaydı…
Çevremdekiler hırçınlaştığımı söylediler döndükten sonra, sanırım öyleydi ve hala öyle…
Neden orda değilim bu sabah diyordum…
‘Gerçek ‘ insanlar tanıdım orda, bakışları, şakaları, kıyafetleri, yemekleri ve en önemlisi kalpleri gerçekti…
Önceden kurduğum hayallerin hepsinin yarım yamalak olduğunu hissettim, gerçek hayalimi tahmin edebilirsiniz artık…
Saygılarımla
Elif Aslan