Yazsam mı, yazmasam mı diye çok düşündüm. Neden diye sorarsanız, hani insan bazı şeyleri paylaşmak istemez ya, hani aşık olduğunuzda sevgilinizi kimsenin bilmesini istemezsiniz, onu kimseyle paylaşmaya yanaşmazsınız ya, benimkisi de öyle birşey işte.

Ayrılırken bir sevgiliden ayrılmış gibi üzüldüğüm, oradayken ise herşeyi, dünyayı, insanları, işi, ilişkileri, hatta kendimi bile unuttuğum bir yer. Yaşamanın ne kadar güzel birşey olduğunu, tabiatla gerçek anlamda bir olduğumu, onun bir parçası olduğumu hissettiğim, gerçek anlamda yaşadığım bir yer. Çok fazla birşeyler söylemeye de gerek yok aslında yaşamadan anlaşılamayan birşey bu, dedim ya aşk gibi birşey işte.

Bu fotoğrafı Artvin, Şavşat Kocabey Köyü’nde çektim, diğerlerini de en kısa zamanda paylaşmaya çalışacağım.

Geçtiğimiz haftayı Karadeniz dağlarında ve yaylalarında dolaşarak geçirdim ve Pazar gecesi istanbul’a döndüm. Acaba dönmesem de hep buralarda yaşasam mı? Şeklinde heyecanlı bir hayale daldım. Birçok insan tanıdım, hiçbir çıkarı olmadan sohbet eden, hiçbir menfaat düşünmeden yemeğini, çayını, fındığını, hayatını paylaşan. Burada yapamadığım bir çok şeye kavuştum orada; gülümseyen insanlar gördüm, nefes alabildim, güneş doğmadan uyandım, yorulmadan saatlerce yürüdüm. Sanırım bu hayallerle yaşamanın ızdırabını ve heyecanını kaldırabildiğim ölçüde buralarda kalacağım, dayanabildiğim ölçüde buralardayım, yoksa her an çekip gidebilirim.

Niye mi yazıyorum bunları, Macahel, Camili, Maral, Efeler, Sahara, Pokut, Sal, Çat, Elevit, Trovit, Palovit, Amlakit, Gito, Ambarlı ve daha niceleri, buraları görün, buralarda biraz olsun nefes alın diye.

Şimdi farkettim de geçen sene döndüğümde de benzer şeyleri Görülesi Yerler başlığıyla yazmışım ;)