Ne var… Yine mi konuşmak istiyorsun?
Evet.
Peki, ne konuda konuşalım?
Ölüm! Evet ölüm, daha daraltılmış anlamıyla canlıların veya daha da daraltırsak insanın ölümü.
Korkuyorsun galiba, lafını bile etmek istemiyorsun anlaşılan. Ama yine de konuşalım diyorsun.. Ne diye korkarsın ki ölümden anlamam ki. Savaşçının biri şöyle demiş “Ölüm bana geldiğinde ben orada olamayacağım, şu anda da ölüm bana gelmiş değilken ne anlamsız bir şey ölümden korkmak.”
Aslında ölümden korkmanın temel sebebi ölümü düşünmemek, ölümsüzmüş gibi yaşamak. Dolayısıyla da her bulduğuna yapışmak, onun esiri olmak, bağlanmak. Özgür insanlar ölümden korkmazlar. Özgürlük, herhangi birşeye bağlanmadan o şeyi dolaysızca ve doyasıya yaşamaktır. Kaybettiğinde ya da yenildiğinde üzülmemek, kendi kendine yetebilmektir ama kendi kendine yaşamak zorunda olmamaktır. Tabuları ve önyargıları olmamaktır ve akışkan ve uyumlu olmaktır ama kabullenmek zorunda olmadan…
Geçmişi düşünüp üzülerek ya da gelecekten kaygı duyarak insan özgürleşemez. Özgürlük argo tabiri ile “tecavüz kaçınılmaz ise zevk almaya bakmaktır.” Serseri gibi yaşamak değil, planlı ve bilinçli bir şekilde Şimdi’yi yaşamaktır ve yaşadığının farkında olmaktır. Ölümü kabullenmektir, onunla dost olmaktır ve onun birgün seni mutlaka bulacağını unutmamaktır, savaşçı gibi yaşamaktır. Başkalarının ölümü diyeceksin, onlara üzülürüm diyeceksin bana.. Başkaları öldüğü için üzülmek de ne demek? Neye inanıyorsun ki sen. Semavi denilen dinlerden birine mi? O zaman “vah zavallı cehennemlikti, gitti güzelim vücudu cehennemde yanacak.” diye mi üzülmektesin? Yazık o zaman ölene, ne diyeyim.
Bencilliktir ölümün ardında yatan gözyaşları. Onu bir daha göremeyeceğini bilerek kendi için ağlamaktır. Biliyorum, söylemesi kolay yaşaması zor.
Hadi, görüşürüz..
ölüm üzerine yorum yapmak o kadar karmasık ki çünkü sonun ne ne oluyo bilmiyorsun bilinmezlik üzerine yorum yapıyorsun.korkumuzda herhalde bu bilinmezlikten olsa gerek ya da amacların olmasından bı amaç duymayan insan neden yaşamak için caba harcasın ki sonucta zevk almıyor
Bir 10 Kasım öncesi okudum bu yazıyı :)
Yas ve korku kardeş mi bilemem!
Eline iğne batsa incinirsin korkarsın ne ölümdür ne şifasız bir dert ne de merhemsiz bir yaradır. Temelde candır ve ne kadar kabullensen de bir de ayrılık vardır hani. Bir göç! Ya bir de hepimiz aynı yere göç etmiyorsakta koca bir soru. Duygudan eksik değil hiç bir şey nefsimden arta kalanlar bile ateşe kafi iken ben ne ateşten ne ölümden korkuyorum. Ahh bir de şu ayrılık olmasa
Eywallah dost
Hakkı ölüm hakkında düşüncelerimiz şaşılacak şekilde çok yakın. Bir kişi ölmüşse ve biz de semavi bir dine inanıyorsak, o kişi öldüğü için üzülmenin ne anlamı var. İnancımız onun sadece bir evreyi tamamlayıp başka bir evreye geçtiğini söylüyor. Özellikle hayatını ‘iyi insan olarak’ son anına kadar yaşamış bir insan, yapması gereken herşeyi yerli yerinde yaptığına göre onun bu şekilde ölmesine -hatta- sevinmemiz gerek. Son yıllarına kadar iyi yaşayıp son anda hatalı bir yol seçmiş olsa o zaman bir nebze üzülmeyi anlayacağım, Yani giden rahmetli kötü insandı, bir türlü doğru yolu bulamadı diye üzülmeyi anlarım. Ama rahmetli iyi insan ise belki de sevinmemiz, kendi halimize üzülmemiz gerek…
fictionseven, zaten nihai amaç o değil mi “nefsini bil Rabbini bil”. Nefsi öldürmekten murad nefis arzu, istek ve sehvetlerini öldürmek, nefsani denilen isteklerini öldürmek, kısacası nefsi müslüman yapmak..
Ölmeden evvel ölmek, nefsi öldürmek değil !
Nefsinin esrârını öğrenmeye sen eğil !
RABBâ??ini bilir insân kendini bildiği an !
M.H.ULUG K.
Fatihcim iyi yazmışsın da ölümü gerçek son olarak kabul etmeyen kültürleri yok saymamak lazım. Hatta ölümü sevinçle karşılayanları da var.. Benim demek istediğim ölümü hayatın (yaşamın değil) bir parçası olarak kabul edip onunla birlikte yaşamak, insanı bir bilinçlilik parçası olarak ele alıyorum, yaşayan bir organizma olarak değil..
Aslinda hersey o kadar basit degil be Hakkican, yani olum sevdiklerine uzak kalmaktan ziyade gercek sona da yaklasmak. Bunun sonunda bir nebze acisisi da olacka tatlisi da ama asil nokta seninde parmak bastigin gibi kendi icin aslinda uzulmektir. Ama zaten sevgi de bu konuda insani uyusturmaz mi?
Direncini ve gucunu direk sevgiden alir insan ki psikolojik oalrak bile binlerce kez ispatlanmis bir durum duygusal cokuntuler sonrasinda en basit hastaliklar bile yataklara dusurur diyen…
Aslinda olum tazebir yenilgiye karsi verilen acik yaranin kapanmasina karsi bir mucadeledir ki iceriye girmeye calisan sey iceriden cikandan daha az acitir ama aslinda inciten iceri girendir her zaman…
hadi, eyvallah o zaman…